28 Mart 2016 Pazartesi

Cennetleri Mühürlemeliyim (ISSTH) - Bölüm 5

Bölüm 5: Bu Çocukta İş Var


"Görüşüne göre Usta Amca Shangguan hap dağıtımını bizzat yapacak, yanında İç Cemiyetten Xu Abla ve Chen Ağabey de var. Hepsi toplanmış. Bunu pek sık görmeyiz. Yoksa normale ek Özel Hap da mı verecekler?"

"Öyle olmalı. Bak, Han Zong Ağabey de burada. Dış Cemiyette ikinci en güçlü. Yetiştirme üssü Ki Yoğunlaştırmada beşinci seviyeye ulaşmış. Eğer yedinci seviyeye ulaşabilirse, otomatikman İç Cemiyet öğrenciliğine yükselecek. Wang Tengfei Ağabeyin burada olmaması, büyük şanssızlık."

"Wang Tengfei Ağabeyin yetenekleri göz önüne alındığında, şifalı hapları umursamaması normal. Cemiyete katıldığı yıl, Cemiyet Yaşlıları arasında büyük heyecana neden olmuştu. Cemiyet kurallarını hiçe saymak istemediğinden olsa gerek, kendi yetenekleriyle İç Cemiyete girmeye çalışıyor. En sonunda üçüncü bir İç Cemiyet öğrencisi olacak."

"He he, eğlenceli olacak. Özel Hap dağıtımı olursa, bir gün boyunca hapın kullanılmasını engelleyen bir mühür olacak. Her iki saatte bir, hap şiddetle parlayacak. Böylece dövüşerek hapı ele geçirmek isteyenler, yerinden haberdar olabilecek. Alıp kaçsan bile, yirmi dört saat boyunca saklaman mümkün olmayacak."

Meng Hao, etrafında konuşulanlara kulak kabarttı. Böyle bir olaya ilk defa dahil olsa da, ne zaman hap dağıtımı olsa, birçok kavga olduğunu biliyordu. Burada geçen on beş gün içinde birçok kavgaya, hatta birkaç ölüme bile şahit olmuştu.

Eğer bugün gerçekten Özel Hap dağıtımı olacaktıysa, kavgaların daha şiddetli olacağı aşikardı.

Meng Hao sessizce bekledi. Ki Yoğunlaştırmada birinci seviyede olduğu için, hapın onun eline düşmesi imkansız gibiydi. Yalnızca etrafındaki açgözlü yüzlere baktığında, "orman kanunu" konusunda daha derin bir anlayışa nail oldu.

"Sessizlik!" dedi, altın cübbeli yaşlı adam. Çok yüksek sesle konuşmamış olsa da, platformda dikilirken, sesi soğuk çıkmıştı ve etrafta bir gök gürültüsü gibi yankılanmıştı. Aşağıda duran tüm Yetiştiricilerin, kalpleri duracak gibi olmuştu. Kulakları uğuldamıştı. Meng Hao aralarında en sarsılmış olanlardandı ve kendini toparlaması baya zaman aldı.

"Ben, Shangguan Xiu. Bugün, buradaki herkes bir Ruh Yoğunlaştırma hapı ve yarım Ruh Taşı alacak." Shangguan Xiu sağ elini savurdu ve anında yüzlerce şifa hapı ve yine yüzlerce Ruh Taşı her yöne dağıldı. Her bir katılımcının önüne, gereken şekilde süzüldüler. Meng Hao, önünde havada duran şifa hapına ve Ruh Taşına baka kaldı. Muhteşem, sarhoş edici bir koku etrafını sardı. Bu onun, bir Ruh Taşı ve şifa hapını ilk görüşüydü.

Ruh Taşı, bir tırnak büyüklüğünde, parıldar ve neredeyse yarı saydam haldeydi. Ona bakmak bile, insanı hayrete düşürmeye yeterdi.

Kalbi hızla atmaya başladı. Bu iki obje binlerce altın değerinde olmalıydı. Tereddüt etmeden uzanıp hapı aldı Meng Hao. Tam ağzına atıp yutmayı düşünürken, etrafındaki kimsenin böyle bir şey yapmadığını fark etti. Kalbi tekledi. Elindeki hapa tekrar baktı ve hafif bir parıltıya eşlik eden, garip mühür işaretini gördü.

Meng Hao elindeki hapı incelemeye devam ederken, Shangguan Xiu'nun sesi, tekrar durduğu yerden gürüldedi: "Ve bir de... Kuru Ruh Hapı var." mor renkli bir şifa hapı elinde peyda oldu.

Ortaya çıktığı anda, şahane bir koku tüm alana yayıldı. Sadece kokuyu içine çektiğinde bile, Meng Hao ruhani enerjisinin biraz arttığını hissetti. Belliydi ki bu, sıradan bir hap değildi.

"Bu... bir Kuru Ruh Hapı!"

"Bu... Bu, Ki Yoğunlaştırmada beşinci seviye altı olan herkes için eşsiz bir kıymete sahip. Cemiyette çok sayıda eşi olmasa gerek ama işte, karşımıza bir tane çıktı!"

"Hap dağıtıldığında, çok şiddetli dövüşler Dış Cemiyette vuku bulacak. Kim bilir kaç kişi ölecek?" kalabalık, Shangguan Xiu'nun elinde parıldayan hapa bakarak uğultuyla konuşuyordu, yüzleri ise açgözlülük ve ihtirasla doluydu. Özellikle yetiştirme seviyelerini yükseltmenin eşiğinde olanlar için, bu fazlasıyla geçerliydi. Nefes alışları hızlanmıştı.

"Normalde, Kuru Ruh Hapı bugün dağıtılmayacaktı. Lakin, bu ay Dış Cemiyete yükselen bir öğrenci olduğunu duydum ve çok mutlu oldum. Eğer hey ay böyle bir olay olursa, İnanç Cemiyeti eski şanına pek kısa sürede tekrar ulaşır. Bu hapı, o şahsa, bir cesaretlendirme hediyesi olarak veriyorum." Shangguan Xiu gülümsedi ve ışıldayan gözleri, kalabalığı tarayıp, Meng Hao'ya kenetlendi.

Meng Hao'nun kalp atışları hızlandı. Konuşmanın ilk yarısı, içine bir huzursuzluk getirmişti ama herhangi bir tepki gösteremeden; Shangguan Xiu'nun sağ eli savruldu ve mor hap, birden önüne uçuverdi. Reddetmeye kalkışamadan, hap, elinin içine düşmüştü bile.

İşte tam o an, Meng Hao'nun İnanç Cemiyetine girişi, eşi görülmemiş diye adlandırılabilirdi. Tüm kalabalığın bakışları, ona odaklanmıştı.

Açgözlülük ve acımasızlık, sanki onu canlı bir şekilde parçalamayı planlıyorlarmış gibi, suratlarından okunmaktaydı. Shangguan Xiu'nun yanında dikilen adam ve kadın bile ona bakmaktaydı. Kadının suratında, daha sonra soğuk bir ifade ile hızlıca maskelediği, anlık bir şaşkınlık görülmüştü.

"Ha ha, demek Ki Yoğunlaştırmada birinci seviye olan biri hapı aldı. Bu sefer çok kan dökülecek. Bu çocuk ise, herkesin bir numaralı düşmanı olacak."

"Bitti bu çocuk. Son Özel Hap dağıtımı gününde, hapı Ki Yoğunlaştırmada ikinci seviyede olan biri almıştı. Bir anlığına tereddüt eden adamı, Zhao Wugang Ağabey yakalayıp, herkese açık alana sürükledikten sonra, kafasını keserek öldürmüştü."

Konuşma sesleri her tarafta yankılanıyordu ve birçok öğrenci, Ki Yoğunlaştırmada ikinci ya da üçüncü seviye olmalarına rağmen, tehlikeyi yok sayarak, diş biliyorlardı. Çünkü hap, yetiştirme üssü o kadar düşük birindeydi ki, onlar bile, hapı şu anki sahibinden çalabileceklerini düşünüyorlardı.

Meng Hao'nun sırtından, soğuk terler dökülmeye başladı. Hapı fırlatıp atmak istedi ama fark ettiği üzere, kurtulmayı imkansız kılacak şekilde yapışmıştı eline. Etrafında, onu izleyen, planlar kuran, kin dolu gözleri gördükçe, sanki ölümün gölgesi tarafından güneş kesilmiş gibi hissetti. Bazı insanlar yavaşça ona doğru yürümeye başladı, suratları katliam vaadinde bulunuyordu.

"Küçük Kardeş, neden o hapı bana fırlatmıyorsun? Eğer bunu yapmazsan, sağlam bir dayağı sana borç bilirim."

"Eğer onu bana vermezsen, seneye bugün, ölüm yıl dönümün olur."
Her yönden gelen tehditler, soğuk bir rüzgar gibi çarpıyordu suratına.

O sırada, iki yaşlı adam, etraftaki dağ zirvelerinden birinin üzerinde, bacakları çapraz şekilde oturmuş, Dış Cemiyette sahnelenen manzarayla ilgili neşeli bir muhabbet tutturmuşlardı.

"Üstat Shangguan yaptığı şeyin sonucunu hiç umursamıyor. Şifalı hapı daha Cemiyete yeni girmiş bir eniğe vermek... Bitti bu çocuk. Görünen o ki, İnanç Cemiyeti bir öğrenci daha kaybedecek."

"Bu seferki dövüş hiç ilginç olmayacak. İddiaya girerim, sınırlayıcı sis dağılır dağılmaz, enik hapı fırlatıp atacak."

İkinci yaşlı adam sözünü bitirdiği an, alanı çevreleyen dokuz, ejderha şeklinde oyulmuş renkli heykel solmaya başladı. On nefes süresi kadar sonra tamamen renksiz hale gelecekleri belliydi. İşte o anda, sınırlayıcı sis de dağılacaktı.

Meng Hao'nun kalbi tekliyordu. Parıldayan heykeller karardığında neler olacağını, ona söylemelerine gerek yoktu. Tüm alan, tarifi mümkün olmayan bir çılgınlığa sahne olacaktı. Eğer hapı fırlatıp atarsa, birçokları ona nefret duyacaktı.

"Bu... Bu nasıl bana verilebilir?" dedi, ter içinde kalan Meng Hao. Beyni durmaksızın çalışıyordu. Eğer haptan kurtulmayı başaramazsa, ölecekti; eğer fırlatıp atarsa, hırsını ondan çıkaracaklar olacaktı. Üç yıllık mektep hayatının bilgisini kullanmaya çalıştı, solarak kaybolan renkli parıltıya baktı, sonra da renkli sislerin içindeki platformda dikilmiş, ayrılık hazırlığı yapan Shangguan Xiu'ya. Tam o anda, Meng Hao'nun aklına bir fikir gelmişti.

İleriye doğru bir adım atıp, sesini yükseltti, "Öğrenci, birkaç şey söylemek ister."

"İnanç Cemiyetine gelebilmek ve Ölümsüzlerin arasında yaşamanın hikmetlerine nail olmak büyük bir şanstır. Öğrenci, bunu mümkün kılan kişiye teşekkürlerini sunmayı canı gönülden ister.

"Öğrenci, gece gündüz demeden, gözlerinin tekrar o şahsı göreceği, böylece o kişiye teşekkürlerini bizzat sunabileceği günü beklemekteydi. Bugün, sonunda bu fırsat elime geçti." gittikçe daha hızlı konuşmuştu, Shangguan Xiu şaşkınlık içinde baka kaldığından, artık ayrılma hazırlıklarını durdurmuştu.

"Bu kişi, Xu Abladır. Xu Abla, Küçük Kardeş yaptığınız şeye müteşekkirdir ve bunun karşılığını verememek ona dert olmuştur. Bana bu farklı güzelliklerdeki hayatı sunan kişiye, teşekkür maksadıyla, bu hapı vermek istiyorum." Meng Hao sağ elini kaldırdı, böylece şifa hapı da yukarı doğru yükselmişti.

Shangguan Xiu'nun ağzı açık kalmıştı, Meng Hao'nun böyle şeyler söyleyeceği, belli ki aklının ucundan geçmemişti. Suratında garip bir ifade oluştu ve yavaşça gülümsedi. Onun yanında gümüş rengi cübbesiyle ayakta duran, Bayan Xu da şaşkınlık içinde baka kalmıştı. Hala soğuk ve herkesten ayrı duran bir ifadesi vardıysa da, sanki şu an bir şeyler farklı gibiydi. Yetiştirme üssü, Ki Yoğunlaştırmada yedinci seviyeye ulaşmıştı ve bu yüzden, Kuru Ruh Hapları çok yararlı sayılmazdı. Yine de, Kuru Ruh Hapları çok nadir sayılıyordu ve elde etmesi pek zordu, onun gibi bir İç Cemiyet üyesi için bile. Eğer bu hapı alıp birkaç farkı hapla birleştirirse, beş normal hap gücünde yeni bir hap yaratabilirdi. Bir anlığına, içten istek duyduğunu hissetti.

O anda, soğuk bir ifadeye sahip gümüş cübbeli adam bile Meng Hao'ya doğru baktı.

Herkes sessizleşmişti. Meng Hao'nun üzerine yürümekte olan Yetiştiriciler de, suratlarında garip ifadelerle duraklamıştı. Kafaları karışmış bir şekilde ona bakıyorlardı.

Kısa sessizlikten sonra, ani bir gürültü başladı.

"Bunu yapabilir miydik...?"

"Bu kadar insanın önünde hapı, İç Cemiyetten bir öğrenciye vermek... Şimdi kim bu hap için kavga etmeye cüret edebilir? Bu resmen, İç Cemiyeti kavgaya davet etmek olur."

"Ne kadar kolay bir çözüm! Bunu ben nasıl düşünemedim? Lanet olsun!"

"Lanet çocuk... Geçen seferki dağıtımda, üç ay yataktan çıkamayacak şekilde dayak yemiştim. "

Meng Hao'ya bakan herkes, konuyla alakalı farklı düşüncelere dalmıştı. Geçmiş nesillerde işler nasıl yürüyordu bilen yoktu fakat şu an burada olan Yetiştiriciler için bu resmen şifa hapından kurtulmada yeni bir çığır açmak demekti. Ayrıca Meng Hao, hepsinin zihnine sonsuza dek yerini koruyacak şekilde kazınmıştı.

Az sonra, ejderha şeklinde oyulmuş sütunlar tamamen renksizleşmişti. Hap hala Meng Hao'nun ileriye uzatmış olduğu avucundaydı ama kimse, elinden almayı denemek için hareketlenmemişti. Bu, İnanç Cemiyetinde görmesi pek zor olan manzaralardan biriydi.

Bayan Xu'nun ifadesi normale dönmüştü. Tereddüt etmeden, sağ elini aşağıya doğru savurdu ve şifa hapı Meng Hao'nun elinden, kendi eline uçtu. Hapın kendisinden uzaklaştığını gören Meng Hao, içinden bir oh çekti, biliyordu ki şu anki haliyle hap, onu yalnızca felaketine sürüklerdi. Etrafındaki herkes iç geçirdi, Meng Hao'ya kızmışlardı. Lakin Xu Ablayı düşündükleri an, kızgınlıkları dağıldı gitti.

Bayan Xu kısa bir tereddüt yaşadı. Bir İç Cemiyet öğrencisi için, bir Dış Cemiyet öğrencisinden böyle değerli bir hediye alıp, karşılığını vermemek yakışık almazdı.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Yıllar önce, ben de bir Dış Cemiyet mensubuydum ve zatıma, bir Ölümsüz Mağarası hediye edilmişti. Onu, yaşaman için sana ödünç vereceğim." dedi ve taşıma çantasına uzanıp, beyaz bir yeşim parçası çıkarttı. Aşağıya doğru fırlattığı parçayı, Meng Hao havada kaptı.

"Xu Ablanın Ölümsüz Mağarası... bu kardeş gerçekten çok şanslı. Derler ki, orada biriken ruhani enerji, Cemiyetteki diğer yerlere göre çok daha fazlaymış."

"Xu Abla, ödünç verdiğini söylüyor ama hibe ettiği aşikar. Ödünç verme sözcüğünü, millet fazla üzerinde durmasın diye söylemiş olsa gerek. Bu çocuk, hapı ona vermekle büyük akıllılık etti."

"Lanet olsun, keşke ben de akıl edebilseydim."

O sırada, Dış Cemiyetin dışındaki dağ zirvelerinden birinde, gelişmelerle ilgili bahse giren iki gri cübbeli ihtiyar vardı. Boylu boslu, yüceydiler ve gözleri, takdirle parıldıyordu. İçten kahkahalar atıyorlardı.


"Bu çocuk baya ilginç. Daha Cemiyete yeni katıldı ama şimdiden, güvenmesi gereken bir dayanak bulması gerektiğini biliyor. Doğal içgüdüye sahip olamaz herhalde... Çok iyi, mükemmel. İnanç Cemiyetinin gerçek öğretisine nail olmuş. Bu çocukta iş var. Gerçekten iş var!" 

3 yorum: