Bölüm 15: Kesin Saldırı
Şafak vakti. Platoda. Özellikle bu sabahın erken vaktinde,
Meng Hao'nun geçmiş aylardaki satış politikası ve Lu Gong'un son günlerdeki
zorbalıkları sonucu, etrafta pek az Yetiştirici vardı.
Meng Hao platoya vardığında, orada olanlar gözlerini kocaman
açtı ve her biri iç geçirip, işlerin ne zaman eski haline döneceğini merak
etti.
Bir an sonra ise hayretten ağızları açık kalmıştı. Meng Hao
platoya girmemişti, bunun yerine dışarıda oturmuş, bacaklarını çaprazlayıp,
gözlerini kapamıştı. Orada öylece hareketsiz kaldı.
Bu garip görüntü hepsini şaşırtmıştı. Birbirlerine baktılar
ve bir şey hatırlar gibi olup kendi aralarında sinsi gülüşler paylaştılar.
Zaman geçti ve artık sabahın geç vakitleri gelmişti. Plato
gittikçe daha da kalabalıklaştı ve her gelen, Meng Hao'yu ve onun alışılmadık halini
fark ediyordu. İnsanlar, neler olacağına
dair tahminler yürütmeye başladı. Herkes o kadar meraklanmıştı ki, hiçbiri
dövüşmedi.
"Lu Ağabey'in sözleri gerçekten işe yaramış olabilir mi?
Meng Hao, bize hap kakalamaya cüret edemeyecek kadar korktu mu?"
"Öyle olmalı. Lu Ağabey, düşük seviye öğrenciler
arasında bir numara. Eğer sana defolmanı söylüyorsa, defolmaktan başka
seçeneğin yoktur."
"Bu adamın kendi postu için bu kadar korkacağını kim
düşünürdü? Tek yaptığı, kendinden daha güçsüzlere kabadayılık yapmak. Ne kadar
kibirli göründüğüne bak. Boktan bayrağını getirmedi diye, Lu Ağabey'den paçayı
kurtaracağını sanıyor." birçoğu böyle konuşuyordu. Güçlü biri tarafından
soyulduklarında şikayet etmezlerdi. Lakin zayıf ve nazik görünümlü biri onları
ticari zekasıyla yendiğinde, yakınmaların sonu gelmezdi.
Lu Hong uzun zamandır gücü elinde tutuyordu. İlk geldiği gün
yaptığı amansız saldırıdan bugüne dek, insanları ondan alışveriş yapmaya
zorluyordu ve herkes çaresizdi. Lakin buna rağmen, durumla ilgili ellerinden
gelen bir şey yoktu. Hatta birçoğu, Lu Hong'un son zamanlarda biraz daha
nazikleştiğine inanıyordu.
Meng Hao Cemiyete gireli pek olmamıştı ve ne çok güçlü ne de
çok kibirliydi. Ayrıca işini nezaket kuralları çerçevesinde icra etmekteydi ama
herkes bıkmadan şikayet ediyordu.
Meng Hao tüm konuşmaları duydu ama yüz ifadesi her zamanki
gibi sakin kaldı. Herkese Açık Alanın dışında oturmuş, meditasyon yapıyor
olmasının nedeni tabii ki girmek istememesi değil, Yetiştirme üssünün artık Ki
Yoğunlaştırmada dördüncü seviyeye ulaşmış olması ve istese de alana giremeyecek
olmasıydı.
Etrafta konuşma sesleri yankılanırken, dağın eteklerinde biri
göründü. Yeşil bir cübbe giymişti, yaklaşık otuz yaşında gösteriyordu ve
inanılmaz kibirli bir surat ifadesi takınmıştı. Arkasında birleştirdiği
elleriyle, yavaşça yaklaşan bu kişi, Lu Hong'du.
O görünür görünmez, Meng Hao'nun gözleri açıldı ve ışıkla
parladı. Herkes, ayağa kalkıp taşıma çantasını tokatlayışını izledi. Küçük,
beyaz bir kılıç ortaya çıktı. Kılıçtan yayılan hare parıldayıp, soğuk bir baskı
oluşturdu. Meng Hao ileri atıldı ve kılıç haresi, Lu Hong'a ulaşabileceği en
kısa yoldan ilerledi.
Bu olur olmaz, bir tantana kopmuştu. Herkes, Meng Hao'nun
korkusuzluğundan etkilenmişti... Gerçekten de, düşük seviyeli bir numaralı
öğrenci Lu Hong'a bela mı çıkaracaktı?
"Lu... Lu Hong'la kavga edecek!"
"Eninde sonunda kapışacaklardı. Meng Hao, Cao Yang'ı
yaraladı ve Lu Hong da onun işini baltaladı. Bu dövüş kaçınılmazdı. Tek hayal
edemediğim, Meng Hao'nun bu şekilde saldırmaya cüret etmesiydi. Sanırım kendi
sınırlarının farkında değil."
"Lu Ağabey yıllardır üçüncü seviye. Meng Hao kesinlikle
kaybedecek."
Lu Hong'un gözleri, Meng Hao üzerine koşuyor olsa dahi çakmak
çakmak olmuştu. Bugün Meng Hao'yu görürse, onun kellesini koparmayı zaten
planlamıştı. Ve şimdi, rakibi ona ilk saldırıyı yapmaya cüret etmişti. Bu onun
işine geliyordu. Homurdandı ve Meng Hao'ya doğru, bedeni bir gökkuşağına
dönüşmüş görünecek kadar hızlı şekilde atıldı. Sağ eli taşıma çantasını
tokatladı ve mor renk bir uçan kılıç ortaya çıktı.
Uçan kılıç, beraberinde kulaklara zarar bir ıslıkla belirdi
ve 30 metre çapında bir ışık altınımsı mor renkte kılıçtan yayıldı.
"Bu, Lu Ağabeyin Mor Yang Kılıcı!"
"Öyle! Duyduğuma göre yaptığı özel bir hizmetten ötürü
Cemiyet tarafından Mor Yang Kılıcıyla ödüllendirilmiş. Gizemli bir keskinliğe
sahipmiş."
İki insan, bir dağ. Dağın eteğinde, birbirlerine doğru
atıldılar.
Etrafta yankılanan kükremesi yarıda kesilen Lu Hong'un suratı
değişti ve ağzından kan fışkırdı. Birkaç adım geri uçtu ve şaşkınlıkla Meng
Hao'ya baktı.
"Ki Yoğunlaştırmada dördüncü seviye!"
Meng Hao biraz utanmış göründü. Daha Ki Yoğunlaştırmada
dördüncü seviyeye yeni ulaşmıştı ve kavrayışı çok kuvvetli değildi. Seviyesinin
tüm gücünü serbest bırakamıyordu.
Basit ama vahşi bir saldırı yapmıştı. Lakin şimdiden uçan
kılıcı çatlaklarla dolmuştu. Rakibinin silahı büyüleyici bir keskinliğe sahipti
ve kendi silahına hasar vermişti.
Meng Hao'nun çok fazla dövüş tecrübesi yoktu ama altı ay
kadar vahşi hayvanların peşinde koşması, reaksiyon hızını arttırmıştı. Buna ek
olarak, platoda geçen onca zaman boyunca birçok dövüşe şahit olmuştu. Lu Hong
geri çekilirken o da taşıma çantasını tokatlayıp, peşinden koştu. Çatlamış uçan
kılıcın yanında bir başka uçan kılıç peyda oldu. İki kılıcın haresi birleşip,
Lu Hong'a doğru atıldı.
Hızlanan Meng Hao'nun parmakları şakladı ve alevler etrafında
dans etmeye başladı. Üç adım ötede, kolu kalınlığında ve yaklaşık yarım metre
uzunluğunda bir Alev Yılanı oluştu. Havada kıvrıldı, sonra bir kükreme
koyuverip Lu Hong'a doğru fırladı.
Şaşkınlık içinde görünen Lu Hong, ağzından kan tükürdü ve
endişeyle geriledi. Gözleri öfkeyle yanıyordu. Biliyordu ki birkaç büyülü eşyaya
sahip olması ve Meng Hao'nun dördüncü seviyeye daha yeni çıkmış olması,
mücadelenin sonucunu belirsizleştiriyordu. Fakat eğer Meng Hao'yu yok
edebilirse, kendi itibarı tavan yapacaktı.
Öldürme arzusu, gözlerinden yayıldı. Parmakları oynadı, bunun
üzerine elinde, ışıldayan, göz alan bir su küresi oluştu. Küreyi fırlattığında,
küre patlayıp sayısız Su Okuna dönüştü ve ardından Alev Yılanına doğru uçtu.
Parmakları tekrar dans etti ve Mor Yang kılıcı, Meng Hao'nun iki
uçan kılıcına çarptı. Demirlerin ezilme sesine benzer bir gürültü yankılandı.
Meng Hao'nun uçan kılıçları parçalara ayrıldı ve Mor Yang kılıcı, Su Oklarının
ardına düşüp Alev Yılanına doğru uçtu.
Alev Yılanı, yankılanan bir kükremeyle birlikte toz bulutuna
dönüşüp yok oldu. Su Okları sise dönüştü ve Mor Yang kılıcı Lu Hong'a geri
döndü. Altınımsı mor haresi eskisi kadar güçlü parlamıyordu ve keskin kısmında
bir çatlak oluşmuştu, gerçi hala her zamanki kadar keskindi.
"Ki Yoğunlaştırmada böyle bir dördüncü seviye ve
kalitesiz silahlarınla, seni yenmek çok zor olmayacak. Daha beşinci seviye
olmadığını düşünürsek, Alev Yılanı sanatını bu şekilde kaç kez
kullanabilirsin?" Lu Hong, içinde uçan kılıcıyla ilgili endişe duyuyordu
ama takındığı gülümsemeyle bunu dışarı yansıtmıyordu. Bir adım bile gerilemedi.
"Kılıcın inanılmaz keskin olabilir fakat onu daha kaç
kez kullanabileceksin göreceğiz. Uçan kılıçlardan bahsetmişken... Elimde birkaç
tane daha var. Ki Yoğunlaştırmada beşinci seviyeye ulaşmam konusunda da, Xu
Ablanın bana verdiği onca şifa hapının yardımıyla pek yakında ilerleme
sağlayacağım." suratında hiçbir duygu belli etmiyordu fakat Meng Hao,
içinde çok büyük bir endişe hissediyordu. Sonuçta bu, onun ilk gerçek dövüşüydü.
Taşıma çantasını tokatladı ve üç uçan kılıç daha ortaya çıktı. Lu Hong'a doğru
fırladılar.
Lu Hong bir anlığına kaygılanmış göründü ama uzun süre
tereddüt etmedi. Kükredi ve Meng Hao'nun uçan kılıçlarını, kendi Mor Yang
Kılıcıyla karşıladı.
Bam bam bam! Üç kılıç parçalandı. Fakat Mor Yang Kılıcının
haresi de en azından yarı yarıya zayıflamıştı. Yüzeyinde daha fazla çatlak
oluştu ve Lu Hong inanılmaz endişeli göründü.
Herhangi bir şey yapmaya fırsat arıyordu ki, Meng Hao bir kez
daha kayıtsızca tokatladığı taşıma çantasından, vızıldayan üç uçan kılıç daha
çıkardı. Kolunu savurdu ve başka bir Alev Yılanı yoktan var oldu. İzleyenlerin
ağzı açık kalmıştı.
"Meng Hao... Ha... Harbiden Lu Ağabeyi zor duruma soktu.
Sahiden de Ki Yoğunlaştırmada dördüncü seviyeye ulaşmış!"
"Daha Cemiyete yeni girdi ama şimdiden Ki
Yoğunlaştırmada dördüncü seviyede. Lu Ağabeyle nasıl başa çıktığına baksanıza,
kesinlikle dördüncü seviye. Lakin Yetiştirme çalışmaları nasıl bu kadar hızlı
gidebilir? Xu Abla, ona bu kadar yardımcı olabilecek ne verdi? Lanet olsun,
benim de sırtımı dayayabileceğim böyle biri olsaydı belki ben de Yetiştirmede
bu kadar hızlı ilerlerdim." kalabalık tantanaya boğuldu, suratlarında
büyük bir kıskançlık mevcuttu.
Lu Hong'un suratı tekrar değişti ve dişlerini gıcırdatıp geri
çekildi. Parmakları tekrar hareket etti ve bir başka Su Küresi oluşturdu.
Rakibinin bu kadar çok büyülü eşyaya sahip olabileceğini asla hayal edemezdi.
Meng Hao'nun kılıçlarıyla Alev Yılanı parçalara ayrılırken
bir patlama sesi yankılandı. Mor Yang Kılıcının haresi artık tamamen
kararmıştı. Fakat Lu Hong'u asıl şaşırtan şey, ifadesiz suratıyla üç uçan kılıç
daha çıkaran Meng Hao'ydu. Bu üç kılıç da parçalara ayrılırken bir başka
patlama sesi duyuldu. Mor Yang Kılıcı ağlamaklı bir çığlık sesi çıkarıp,
parçalanarak yok oldu.
Lu Hong'un gözleri kocaman oldu ve kan tükürerek geriye
sendeledi. Bakışları Meng Hao'ya kenetlenmişti.
Meng Hao'nun suratında herhangi bir değişiklik olmadı ama
içinde şiddetli bir endişe vardı. Her bir uçan kılıç, bir Ruh Taşı demekti. Sağ
elini salladı ve bir tane daha Alev Yılanı, kükreyerek ve kıvrılarak etrafında
döndü. Sonra da Lu Hong'a doğru uçtu.
Meng Hao, geri çekilmekte olan Lu Hong'a bir gökkuşağı gibi
hızlanarak atıldı, arkasından Alev Yılanı gelmekteydi. Bir uçan kılıç daha
ortaya çıktı ve anında Lu Hong'un bir metre uzağında bitmişti, kılıcın haresi
ölüm gibi üzerine çöktü.
"Bunu yapmaya beni sen zorladın!" diye bağırdı Lu
Hong, saçları karışmış, giysileri kanla lekelenmişti. Cemiyete girdiği günden
bu güne kadar hiç bu kadar kötü bir duruma düşmemişti. Gözleri yandı. Bir nara
atarak cübbesini yırttı ve boynundan aşağı sarkan yeşim şişeyi gözler önüne
serdi. Toplayabildiği tüm ruhani enerjiyi şişeye yöneltti.
Şişe şiddetle parlamaya ve etrafta yankılanan bir vızıltı
çıkarmaya başladı. Lu Hong'un önünde, boynunda asılı olandan kat kat büyük,
koca bir yeşim şişenin görüntüsü belirdi. Neredeyse yarım insan boyundaydı.
Aslında Lu Hong'un Yetiştirme üssü, şişenin tüm gücünü
serbest bırakacak kadar kuvvetli değildi. Titreşen görüntü her an dağılıp,
kaybolacak gibi görünüyordu. Görüntü netleşmek üzereydi ki, Lu Hong bir ağız dolusu
kan tükürdü ve tekrar geriledi, rengi ceset gibiydi. Buna rağmen Meng Hao'ya
delicesine ve öldüresiye bir öfkeyle bakıyordu.
Şişe tüm gücünde olmasa da, içine sıkıştırılmış ruhani enerji
Meng Hao'nun surat ifadesinin aniden değişmesine neden oldu. Sonra hayali
şişeden gök gürültüsünü andıran bir kükreme geldi ve şişenin ağzından kalın,
yeşil bir ışın fırlayıp Alev Yılanına ve Meng Hao'ya çarptı.
"Bu, bana Wang Tengfei Ağabey tarafından verilen bir
büyülü eşya. Normalde Ki Yoğunlaştırmada dördüncü seviyeye ulaşınca
kullanılıyor. Fakat sen ölmeyi o kadar çok istedin ki, Meng Hao, beni bu eşyayı
erken kullanmaya zorladın ve şimdi bunun bedelini ödeyeceksin. Bu sefer kesin
nalları diktin." Lu Hong vahşice kahkaha atmaya başlıyordu ki kahkaha
boğazında tıkandı; sanki yıldırım çarpmış gibi kalmıştı. Hayret içinde baktı.
Yeşil ışın Meng Hao'ya çarpıp, onu on metre kadar geri itti.
Nasıl olduysa, Meng Hao'nun vücudunu çevreleyen pembe bir kalkan tarafından
engellenmişti. Yeşil ışın dağılırken, pembe kalkan da dağıldı. Küçülerek Meng
Hao'nun elinde tuttuğu pembe bir yeşim kolyeye dönüştü. Yüzeyini çatlaklar
sarmıştı.
Yeşim kolyeyi sıkıca kavradı, sırtından aşağı soğuk terler
iniyordu ve kalbi korkuyla atıyordu. Eğer Xu Ablanın ona verdiği yeşim kolyeyi
çantasından çıkarmamış olsaydı, şişenin korkutucu gücü tarafından yok edilmiş
olacaktı.
"Bu nasıl bir büyülü eşya!?" Meng Hao, ağır yaralı
olduğu belli olan Lu Hong'un boynundan sarkan yeşim şişeye baktı. İleri atılıp
şişeyi kaptı ve vakit kaybetmeden onu taşıma çantasına koydu.
"Onu bana Wang Tengfei Ağabey verdi! Eğer çalmaya cüret
edersen, onun öfkesine maruz kalırsın!" Lu Hong'un iradesi çüktü ve vücudu
titremeye başladı. Hala hayret içindeydi, şişenin bu rakibe karşı etkisiz
kalacağını aklının ucuna getirmemişti.
"Cemiyet kurallarının açıkça belirttiği üzere, bir şey
senin eline geçerse o artık senindir," dedi Meng Hao. Bir an tereddüt
etmişti ama sonra yeşim şişenin fazla güçlü olduğuna karar kıldı. Onu geri
vermeyecekti. Düzeltilmesi çok zor olan bir düşmanlık bağı kurulmuştu. Kalbinde
nefretle, soğuk bir şekilde Lu Hong'a baktı.
"Burası Herkese Açık Alan değil," dedi Lu Hong,
gözleri korku ve çaresizlikle doluydu. Herkesin duyabilmesi için sesini
yükseltti ve şöyle dedi, "Eğer beni öldürmeye kalkarsan, bu Cemiyet
kurallarına karşı gelmek olur!"
"Ben, Meng Hao, Cemiyet kurallarını çiğnemeyeceğim.
Lakin dün bana, Yetiştirme üssümü felç edeceğini söyledin. Bu yüzden bugün,
aynısını ben sana yapacağım." tamamen sakin bir şekilde bir elini kaldırdı
ve uçan bir kılıcı, Lu Hong'un karnındaki Ki Geçitlerini delmek ve Yetiştirme
üssünü ezmek için gönderdi. Sonra da Lu Hong'un zavallı çığlıklarını dinleyerek
bekledi, tüm platoya korku ve hayranlık yayıyordu.
Hep kibar birisi saniyorduk bir gram merhameti yok :) cantasini alir umarim
YanıtlaSilAyakta kalabilmek için bu yolda herşey mubahtir ona dokunani dokunuyor olması gerektiği gibi bence
YanıtlaSilOff ki yolunu kapatti adamin adam cöp
YanıtlaSil